5 Temmuz 2013 Cuma

2025'in Sivil Toplum Kuruluşları

2025’IN SIVIL TOPLUM
KURULUŞLARI



Tüm kurum ve şirketler gibi kâr amacı gütmeyen sivil toplum kuruluşları da (STK) siyasi çerçeve, politika ve programlar tarafından şekillenir. “Ge­leceğin -mesela 2025 yılının- STK’ları nasıl olacak” diye sorduğumuzda eski ve yeni trendleri incelememiz gerekir. Uzun yıllara dayanan bir süreçte çoğu gelişmiş pazar ekonomisinde STK’lar sağlık, sosyal, eğitsel ve kültürel hiz­met sağlayıcıları olarak ekonomik önemlerini istikrarlı bir şekilde artır­dılar. Ayrıca sosyal ve politik rollerine dair yeni ve güncellenmiş söylemlerin öne çıkmaya başladığını gözlemli­yoruz. Özellikle de sivil toplum, de­mokrasinin inşası, politik katılım gibi alanlarda bu durum daha belirgin. Söz konusu gelişmeler birçok ülkede yaşa­nıyor ve bunların altında başlıca dört faktör yatıyor.
Birincisi, STK’lar, yeni kamu yöneti­mi yaklaşımlarının -bunlara refah eko­nomisinin karma bir türü de denebilir- giderek daha fazla oranda bir parçası haline geliyor. Yarı-piyasalara ve re­kabete açık ihale koşullarına da çok yakın bir duruş sergiliyorlar. Sağlık ve sosyal hizmetlerde uzatılmış sözleşme rejimleri, çeşitli kupon programları ve kamu-özel sektör işbirlikleri bu geliş­meye verilebilecek örneklerden birka­çı. Esasen, bu politika tercihi, STK’ları kamu kurumlarına kıyasla daha etkin hale getirirken takibin masraflı ve vur­gunculuğun muhtemel olduğu pazar­larda, kâr kaygılı şirketlere göre daha güvenilir kılıyor.
      İkincisi, STK’lar sivil toplumu oluş­turma veya mevcut bir sivil toplumu yeniden inşa etmede ve ayrıca sosyal sermayeyle ekonomik kalkınma ara­sındaki bağlantıyı güçlendirmede asli rol sahibi olarak görülüyor. Sosyal do­ku değişirken, çeşitli sivil kuruluşlar, farklı toplumları bir arada tutan harç olarak görülüyor. Sivil kuruluşların yo­ğun ağları içinde yer alan insanların sosyal problemlerle daha az karşılaş­tığı, daha üretken ve siyasette daha katılımcı olduklarına dair genel bir kanı söz konusu.
      Üçüncüsü, STK’lar sosyal şeffaflık açısından da önemliler. Kamu kurum­ları ve şirketlerdeki yönetişimin iyi­leştirilmesi için daha fazla şeffaflığın ve daha geniş kapsamlı hesap vere­bilirliğin aracı olarak görülüyorlar. Hesap verme mekanizmaları arasında vatandaş danışma kurulları, toplum­sal konseyler, katılımcı bütçe hazırla­ma faaliyetleri, kamu harcamalarının takibi, kamu hizmetlerinin takibi ve tüketicinin korunması gibi başlıklar sayılabilir. Günümüzde seçimlerin, kamu gözetim ajansları ve medya gibi şeffaflığı te­min edici klasik mekanizmaların ye­tersiz kaldığına dair genel bir kanı var ve STK’ların, normalde duyulmayacak seslerin tercümanı ve destekçisi olaca­ğı düşünülüyor.
     Dördüncüsü, STK’lar sosyal prob­lemlerin çözümünde bir inovasyon kaynağı olarak görülüyor. Gerçekten de STK’lar sosyal inovasyon alanında devletlerden daha iyi işler ortaya çıka­rıyor. Bunun da nedeni küçük ölçekli ve topluma daha yakın olmaları. Böy­lece çözüm üretmekte daha yaratıcı oluyorlar. Devletler, daha esnek, daha az kemikleşmiş kamusal girişimler yaratacak sosyal inovasyonları belirle­me, inceleme ve ölçekleme konusunda STK’larla yeni ortaklık biçimleri bul­maya teşvik ediliyor.
Geleceğin STK’ları için bu pers­pektifler ne anlama geliyor? Mevcut trendlerin süreceğini varsayarsak aşa­ğıdaki senaryolar, STK temsilcilerinin dikkate almayı düşünebileceği yol gösterici işaretler olabilir:

Yeni Kamu Yönetimi (NPM) Senar­yosu: STK’lar, iyi örgütlenmiş, yarı-ku­rumsal varlıklara dönüşür. Bu varlık­lar, daha önce devletin faaliyet alanına giren ama artık rekabete dayalı ihale süreçleri ve sözleşmeye bağlı düzen­lemelerle yürütülen konularda görev üstlenerek karmaşık sosyal piyasalar­daki STK’ların rekabet avantajlarını maksimize eder. Sonuçta STK’ların meydana getirdiği sektör, devlet tara­fından yürütülen minimalist sözleşme rejiminin özel bir uzantısı haline gele­bilir.

Sivil Senaryo: STK’lar, kendi ken­dini örgütleyen ve düzelten toplum sermayesinin yapıtaşları, iyicil bir sivil toplumun parçasıdırlar. O toplumda bireysellik ve özel çıkarlar çok yük­sek seviyelerde olup aynı seviyelerde dolaşan katılım, sorumluluk üstlenme ve bağlanırlıkla örtüşür. STK sektörü, sosyal hastalıkları önleyen, birbirine kenetli örgütsel sistemler oluşturarak onları birer “sosyal problem” haline gelmeden saptar ve düzeltir. Sivil top­lumun özerk kaidesi olan ve hayırse­verlikten beslenen STK’lar kendi faa­liyetlerini koordine eder ve küçük ve teknokrat bir devletle yan yana mev­cudiyetini sürdürür.

Mali Sorumluluk Senaryosu: STK’lar, aktif savunuculuğun bir gü­cüdür. Bir muhalefet kaynağı olan ve ellerinde bağımsız hayırseverlik kaynakları bulunan STK’lar, siyasi gündem oluşturup mevcut gündemi hareketlendirerek, devlet ve şirketlerin icraatlarını takip ederek hem meydan okur hem de korurlar. Hem piyasayı hem devleti denetleyen ve hesap ver­mesini sağlayan sosyal, kültürel ve politik bir gözlemci olarak dengeleyici rol üstlenirler. STK sektörü, modern toplumun çeşitliliğini, çoğulculuğunu ve dinamizmini yaratır ve yansıtır.

İnovasyon Senaryosu: STK’lar po­litikacıların çok maliyetli veya yersiz buldukları konularda faaliyet göster­meye teşvik edilir. Seçilmiş liderler “bir şeylerin yapılmakta olduğunu” düşünür. STK’lar, sosyal problemleri ciddi şekilde ele almaya gönülsüz po­litika dünyasını gözlerden uzak tutan bir kılıf gibidir. Hayırseverlik amaçlı risk sermayesini çeken ve sosyal ya­tırım piyasalarına entegre durumdaki bu kuruluşlar, modern toplumlardaki sosyal problemlerin çözümünde bir “arama motoru” gibi işlev görmeye başlar.
Bu dört senaryonun hiçbirinin özellikle öne çıkacağının bir garan­tisi yok elbette. Aralarında özellikle ekonomik yönü ağır basan bir senaryo öne çıkabilir. Bu bakımdan, yeni kamu yönetimi senaryosu, hizmet sağlayıcı konumundaki STK’ların evriminde rol almaya devam edecek demektir. Söz konusu senaryo sayesinde yeni kâr amacı güden-gütmeyen yapıların ortaya çıkması mümkün olacaktır. Bu yapılar sadece bir değişim süreci için­deki sağlık ve sosyal hizmetler piyasa­larında değil, kamu sözleşmelerinin daha fazla ağırlık kazandığı eğitim, araştırma, çevre, enerji ve enformas­yon teknolojisi gibi alanlarda da etkin olacaktır.
Yukarıda özetlenen senaryolar, STK sektörüne farklı bir rol biçmek­le kalmaz, devlet ve şirketler için de farklı roller önerir. STK’lar bir açıdan, yeni kamu yönetimi senaryosundaki gibi devletlerin faaliyetlerini tamam­layan ve hatta etkisiz hale bile getiren veya şirketlerle rekabete giren paralel aktörler olabilir. Bu perspektif, klasik liberalizmle uyumlu olup sivil toplum ve şeffaflık senaryolarında da bulun­maktadır. Bir başka açıdansa devlet ve STK’lar çok daha karmaşık kamu-özel sektör işbirliklerinin parçası konu­mundadır ve diğer kamu ve özel ajans­larla birbirini bütünleyici bir mahiyet­te çalışırlar.
Kamu yararı ve kamusal sorum­luluklara dair geleneksel kavramlar devletten başka aktörlerin alanına gir­dikçe ve STK’lar kamu yararı için faa­liyet gösteren özel aktörler konumuna geldikçe her iki senaryo da mümkün­dür. Devletin, kamu hizmetlerine özel sektörün girmesi yönünde “imkân tanıyan” ve “canlandıran” rolü artıyor ve artmaya da devam edecek. Bu geliş­me sonucunda da STK’ları dört yöne doğru itmeyi ve çekmeyi sürdürecek. Sonuçta öyle bir konuma gelecekler ki ileride dinamik olduğu kadar çelişkili ve hayati olduğu kadar henüz oturma­mış bir konum bulacaklar.


Türkçe Kaynak: Anadolu Vakfı



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder