Çalışanların Verimliliği ve
Performans Yönetim Sistemi
Kurumlar
için çalışan
verimliliğini korumak ve artırmak hayati önem taşıyor.
Otomasyona ne kadar geçersek geçelim, verimlilik düzeyi düşük personel ile
hiçbir şey yapamıyoruz. Sekreterinden satışçısına, kalite kontrolcüsünden
üretim operatörüne kadar tüm kadro aslında bir zincirin halkaları gibi.
Verimliliği en düşük halkanın düzeyini artırmaya çalışırken, verimliliği
yüksek halkaların da düzeyini korumamız, hatta mümkünse artırmaya devam
etmemiz gerekiyor.
İnsan
kaynakları yönetiminin en önemli ve zorlu fonksiyonlarından biri de çalışan performansını ölçmek,
değerlendirmek ve artırmak için gerekli sistemi kurmak ve
yürütmektir.
Çalışanların, dolayısıyla da şirketin genel verimliliği artırmayı amaçladığımızda, bunu sadece bir iki motivasyonel aktivite, sırt sıvazlama, oturma düzeni, ödül veya ücret artışı ile yapamayız. Bu tür uygulamalar tek başına yapılırsa, geçici olarak performansı artırsa da etkisi kısa süreli oluyor. Geçici olarak artış sağlasak bile, bir süre sonra tekrar düşüyor çünkü verimliliğin yükselmesini engelleyen temel sorunlar devam ediyor.
Çalışanların, dolayısıyla da şirketin genel verimliliği artırmayı amaçladığımızda, bunu sadece bir iki motivasyonel aktivite, sırt sıvazlama, oturma düzeni, ödül veya ücret artışı ile yapamayız. Bu tür uygulamalar tek başına yapılırsa, geçici olarak performansı artırsa da etkisi kısa süreli oluyor. Geçici olarak artış sağlasak bile, bir süre sonra tekrar düşüyor çünkü verimliliğin yükselmesini engelleyen temel sorunlar devam ediyor.
Üstelik
verimlilik artırıcı araçları kullanmak her zaman yeterince işe yaramıyor.
Örneğin ücret artışlarını düşünelim. Şirket genelinde yüksek oranda zam
yaptığımızda bile, yine de olumsuz tepkiler aldığımız olmuyor mu? Oluyor,
çünkü her çalışan kendini birileriyle kıyaslıyor ve “niye onun kadar
almıyorum” veya “o oturuyor, ben çalışıyorum yine de o benim kadar
alıyor” şeklinde yorumlara maruz kalabiliyoruz.
Danışmanlığını
yaptığımız firmalardan bir kısmında, geçmişte “Verimliliği Artırma” adına
yapılmış çalışmaların, boş “Öneri Kutuları” ve yönetime inancını yitirmiş
çalışanlar için yapılmış piknikler, zamlar, ödüllendirmeler, gereksiz
terfiler ve unvan süslemeleri ile devam edip verimliliği pek artıramadan
son bulmuş olduğunu gördüm.
Şirkette
herkesi memnun etmemiz mümkün değil, çünkü insanlarla uğraşıyoruz ve
insanların önyargılarını, inançlarını, düşüncelerini, davranışlarını
yönetebilmemiz, değiştirebilmemiz çok zor. Ayrıca, şirketin tamamen
dışındaki bazı kişisel nedenlerle de çalışanın performansı düşebiliyor. İnsan
değişken bir varlık, her gün duyguları, öfkeleri, saplantıları, hayal
kırıklıkları, aşkları ile birlikte şirkete geliyor ve gidiyor. Zihninde ve
bilinç altında onca değişken ile şirkete gelen çalışandan (özellikle zihinsel
ağırlıklı iş yapanlardan) her gün aynı verimi almamız mümkün
olmayabiliyor.
Bu
durumda, çalışan verimliliğini artırmak için öncelikle verimin düşük olduğu
kişileri ve/veya süreçleri ve nedenlerini tespit etmemiz gerekiyor. Bunu
yapabilmemiz için de verimliliği, performansı ölçebilmemiz lazım.
Verimlilik düzeyini ölçemezsek, nerede ne kadar verimsiz olduğumuzu nasıl
tespit edeceğiz? Subjektif yöntemlerle mi? Birkaç rakama ya da rapora
bakarak mı? Ya da bol toplantı ve dedikodu mekanizmasını çalıştırarak mı?
Bazı yöneticiler bu yolu seçiyor ama verimlilik adına fazla sonuç
elde edemedikleri gibi, bazen verimin daha da düşmesine neden oluyorlar.
Günümüzde,
çalışan verimliliğini ölçmek için yapılan çalışmalar, Performans Değerlendirme Sistemi ve
daha geniş kapsamda Performans
Yönetim Sistemi adı altında İnsan Kaynakları
Bölümlerinin sorumluluğuna veriliyor. Çalışan verimliliğini artırmak için
de yine İK Bölümlerinden öneri bekleniyor. Şirkette herkese ucu dokunan ve
birçok parametreyi içeren bu kadar kapsamlı bir sistemi kurmak
ve yönetmek, hem yönetime hem de çalışanlara bu sistemi kabul ettirmek ve
bunun sonuçlarına göre de verimliliği arttıracak çözümler geliştirmek çok
zor ve uzun bir süreç. Üstelik “Performans Değerlendirme” adı altında
başka firmalardan ya da internetten kopyalanan birkaç form ve prosedür ile bu
sistemi kurduğunu düşünen insan kaynakları uzmanları ve üst yöneticiler daha
sonra bu sistemin hiçbir işe yaramadığını düşünüyor ve bu önemli yönetim
aracından tamamen uzaklaşıyor.
Pınar
Gelin Kimdir?
HRM
İzmir, Yönetici
İzmir Amerikan Kız Koleji, T.E.D. Ankara Koleji ve
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, İşletme Bölümü mezunu. Sırasıyla Türkiye İş
Bankası'nda, Kentkur Ltd.'de ve Yaşar Holding A.Ş.'nde çalıştı. 1992 yılında
çalışmaya başladığı Ayker A.Ş.'de çeşitli yöneticilik görevleri üstlendikten
sonra, 1995 yılında aynı grubun şirketi olarak kurulan A1 Yazılımevi'nin kurucu
ortağı, Yönetim Kurulu üyesi ve Genel Müdür Yardımcısı olarak hizmet vermeye
başladı. Her iki şirketin de İnsan Kaynakları Yönetimi, Halkla İlişkiler, İdari
İşler ve Toplam Kalite çalışmalarını yürüttü. Ayrıca, 1988'den bu yana, idari
çalışmalarının yanı sıra çeşitli gazete ve dergilere yayın hazırlama ve
editörlük hizmetlerinde bulundu. 1993 yılında U.R. Rotary Vakfı'nın "Genç
Meslek ve İş Sahipleri Bursu"nu kazandı. HRM'de ortak/yönetici danışman
olarak faaliyet gösteriyor. Aynı zamanda İzmir Ekonomi Üniversitesi'nde Kalite
ve İnsan Kaynakları Yönetimi konularında dersler vermektedir. İngilizce biliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder