2025’IN
SIVIL TOPLUM
KURULUŞLARI
Tüm kurum ve
şirketler gibi kâr amacı gütmeyen sivil toplum kuruluşları da (STK) siyasi
çerçeve, politika ve programlar tarafından şekillenir. “Geleceğin -mesela 2025
yılının- STK’ları nasıl olacak” diye sorduğumuzda eski ve yeni trendleri
incelememiz gerekir. Uzun yıllara dayanan bir süreçte çoğu gelişmiş pazar
ekonomisinde STK’lar sağlık, sosyal, eğitsel ve kültürel hizmet sağlayıcıları
olarak ekonomik önemlerini istikrarlı bir şekilde artırdılar. Ayrıca sosyal ve
politik rollerine dair yeni ve güncellenmiş söylemlerin öne çıkmaya başladığını
gözlemliyoruz. Özellikle de sivil toplum, demokrasinin inşası, politik
katılım gibi alanlarda bu durum daha belirgin. Söz konusu gelişmeler birçok
ülkede yaşanıyor ve bunların altında başlıca dört faktör yatıyor.
Birincisi, STK’lar,
yeni kamu yönetimi yaklaşımlarının -bunlara refah ekonomisinin karma bir türü
de denebilir- giderek daha fazla oranda bir parçası haline geliyor.
Yarı-piyasalara ve rekabete açık ihale koşullarına da çok yakın bir duruş
sergiliyorlar. Sağlık ve sosyal hizmetlerde uzatılmış sözleşme rejimleri,
çeşitli kupon programları ve kamu-özel sektör işbirlikleri bu gelişmeye
verilebilecek örneklerden birkaçı. Esasen, bu politika tercihi, STK’ları kamu
kurumlarına kıyasla daha etkin hale getirirken takibin masraflı ve vurgunculuğun
muhtemel olduğu pazarlarda, kâr kaygılı şirketlere göre daha güvenilir
kılıyor.
İkincisi, STK’lar sivil toplumu oluşturma veya mevcut bir sivil toplumu
yeniden inşa etmede ve ayrıca sosyal sermayeyle ekonomik kalkınma arasındaki
bağlantıyı güçlendirmede asli rol sahibi olarak görülüyor. Sosyal doku
değişirken, çeşitli sivil kuruluşlar, farklı toplumları bir arada tutan harç
olarak görülüyor. Sivil kuruluşların yoğun ağları içinde yer alan insanların
sosyal problemlerle daha az karşılaştığı, daha üretken ve siyasette daha
katılımcı olduklarına dair genel bir kanı söz konusu.
Üçüncüsü, STK’lar sosyal şeffaflık açısından da önemliler. Kamu kurumları
ve şirketlerdeki yönetişimin iyileştirilmesi için daha fazla şeffaflığın ve
daha geniş kapsamlı hesap verebilirliğin aracı olarak görülüyorlar. Hesap
verme mekanizmaları arasında vatandaş danışma kurulları, toplumsal konseyler,
katılımcı bütçe hazırlama faaliyetleri, kamu harcamalarının takibi, kamu
hizmetlerinin takibi ve tüketicinin korunması gibi başlıklar sayılabilir.
Günümüzde seçimlerin, kamu gözetim ajansları ve medya gibi şeffaflığı temin
edici klasik mekanizmaların yetersiz kaldığına dair genel bir kanı var ve
STK’ların, normalde duyulmayacak seslerin tercümanı ve destekçisi olacağı
düşünülüyor.
Dördüncüsü, STK’lar sosyal problemlerin çözümünde bir inovasyon kaynağı
olarak görülüyor. Gerçekten de STK’lar sosyal inovasyon alanında devletlerden
daha iyi işler ortaya çıkarıyor. Bunun da nedeni küçük ölçekli ve topluma daha
yakın olmaları. Böylece çözüm üretmekte daha yaratıcı oluyorlar. Devletler,
daha esnek, daha az kemikleşmiş kamusal girişimler yaratacak sosyal
inovasyonları belirleme, inceleme ve ölçekleme konusunda STK’larla yeni
ortaklık biçimleri bulmaya teşvik ediliyor.
Geleceğin STK’ları için bu perspektifler
ne anlama geliyor? Mevcut trendlerin süreceğini varsayarsak aşağıdaki
senaryolar, STK temsilcilerinin dikkate almayı düşünebileceği yol gösterici
işaretler olabilir:
Yeni Kamu Yönetimi
(NPM) Senaryosu: STK’lar, iyi örgütlenmiş, yarı-kurumsal
varlıklara dönüşür. Bu varlıklar, daha önce devletin faaliyet alanına giren
ama artık rekabete dayalı ihale süreçleri ve sözleşmeye bağlı düzenlemelerle
yürütülen konularda görev üstlenerek karmaşık sosyal piyasalardaki STK’ların
rekabet avantajlarını maksimize eder. Sonuçta STK’ların meydana getirdiği
sektör, devlet tarafından yürütülen minimalist sözleşme rejiminin özel bir
uzantısı haline gelebilir.
Sivil Senaryo:
STK’lar, kendi kendini örgütleyen ve düzelten toplum sermayesinin yapıtaşları,
iyicil bir sivil toplumun parçasıdırlar. O toplumda bireysellik ve özel
çıkarlar çok yüksek seviyelerde olup aynı seviyelerde dolaşan katılım, sorumluluk
üstlenme ve bağlanırlıkla örtüşür. STK sektörü, sosyal hastalıkları önleyen,
birbirine kenetli örgütsel sistemler oluşturarak onları birer “sosyal problem”
haline gelmeden saptar ve düzeltir. Sivil toplumun özerk kaidesi olan ve
hayırseverlikten beslenen STK’lar kendi faaliyetlerini koordine eder ve küçük
ve teknokrat bir devletle yan yana mevcudiyetini sürdürür.
Mali Sorumluluk
Senaryosu: STK’lar, aktif savunuculuğun bir gücüdür.
Bir muhalefet kaynağı olan ve ellerinde bağımsız hayırseverlik kaynakları
bulunan STK’lar, siyasi gündem oluşturup mevcut gündemi hareketlendirerek,
devlet ve şirketlerin icraatlarını takip ederek hem meydan okur hem de
korurlar. Hem piyasayı hem devleti denetleyen ve hesap vermesini sağlayan
sosyal, kültürel ve politik bir gözlemci olarak dengeleyici rol üstlenirler.
STK sektörü, modern toplumun çeşitliliğini, çoğulculuğunu ve dinamizmini
yaratır ve yansıtır.
İnovasyon
Senaryosu: STK’lar politikacıların çok maliyetli
veya yersiz buldukları konularda faaliyet göstermeye teşvik edilir. Seçilmiş
liderler “bir şeylerin yapılmakta olduğunu” düşünür. STK’lar, sosyal
problemleri ciddi şekilde ele almaya gönülsüz politika dünyasını gözlerden
uzak tutan bir kılıf gibidir. Hayırseverlik amaçlı risk sermayesini çeken ve
sosyal yatırım piyasalarına entegre durumdaki bu kuruluşlar, modern
toplumlardaki sosyal problemlerin çözümünde bir “arama motoru” gibi işlev
görmeye başlar.
Bu dört senaryonun hiçbirinin
özellikle öne çıkacağının bir garantisi yok elbette. Aralarında özellikle ekonomik
yönü ağır basan bir senaryo öne çıkabilir. Bu bakımdan, yeni kamu yönetimi
senaryosu, hizmet sağlayıcı konumundaki STK’ların evriminde rol almaya devam
edecek demektir. Söz konusu senaryo sayesinde yeni kâr amacı güden-gütmeyen
yapıların ortaya çıkması mümkün olacaktır. Bu yapılar sadece bir değişim süreci
içindeki sağlık ve sosyal hizmetler piyasalarında değil, kamu sözleşmelerinin
daha fazla ağırlık kazandığı eğitim, araştırma, çevre, enerji ve enformasyon
teknolojisi gibi alanlarda da etkin olacaktır.
Yukarıda özetlenen senaryolar, STK
sektörüne farklı bir rol biçmekle kalmaz, devlet ve şirketler için de farklı
roller önerir. STK’lar bir açıdan, yeni kamu yönetimi senaryosundaki gibi
devletlerin faaliyetlerini tamamlayan ve hatta etkisiz hale bile getiren veya
şirketlerle rekabete giren paralel aktörler olabilir. Bu perspektif, klasik
liberalizmle uyumlu olup sivil toplum ve şeffaflık senaryolarında da bulunmaktadır.
Bir başka açıdansa devlet ve STK’lar çok daha karmaşık kamu-özel sektör işbirliklerinin
parçası konumundadır ve diğer kamu ve özel ajanslarla birbirini bütünleyici
bir mahiyette çalışırlar.
Kamu yararı ve kamusal sorumluluklara
dair geleneksel kavramlar devletten başka aktörlerin alanına girdikçe ve
STK’lar kamu yararı için faaliyet gösteren özel aktörler konumuna geldikçe her
iki senaryo da mümkündür. Devletin, kamu hizmetlerine özel sektörün girmesi
yönünde “imkân tanıyan” ve “canlandıran” rolü artıyor ve artmaya da devam
edecek. Bu gelişme sonucunda da STK’ları dört yöne doğru itmeyi ve çekmeyi
sürdürecek. Sonuçta öyle bir konuma gelecekler ki ileride dinamik olduğu kadar
çelişkili ve hayati olduğu kadar henüz oturmamış bir konum bulacaklar.
Türkçe
Kaynak: Anadolu Vakfı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder